29 Ekim 2009 Perşembe

Yetkin anlar

Sartre'ın Bulantısını okuyorum, bitmek üzere. Kitap varoluş üzerine tabii. Bir bölümünde arkadaşı Anny ile görüşüyor Sartre. Ve ikisinin de ortak derdi olan varoluş üzerine konuşmaya başlıyorlar. Okumayı bitirince Anny ile çok benzer olduğumu anladım. Kadın hayatını ''yaşamış olmak'' için karşılaşması gereken olaylar olduğuna inanıyor, bunlara da yetkin anlar diyor. Ben de bu yetkin anlar için bir çok şey yaptım ve yapıyorum. Hayatı yapan 500 adlı bir liste hazırlamıştım arkadaşımla, bunları yaparsan hayatını yaşamış olursun; günlük tutuyorum, bu da ilerde baktığında 'vay be yaşamışım ben' demek için. Ama büyük bir sorun var işte. O listedeki herşeyi yapsan bile, onları yetkin ana sahip olma bilinciyle yaptığın için sayılmaz.
Hayatın bilinmez cevaplardan oluşan bir kördüğüm olduğuna inanıyorum. Bir insan varoluş üzerine kafa yormaya başlarsa kendini o kördüğümün içinde bulur, bir daha da çıkamaz. Bu yüzden yetkin anlar sadece yetkin anların farkında olmayan insanlar için var. Henüz bilmiyorum bu kördüğümden çıkmış biri var mı, bulmak için okumaya devam edeceğim; belki bir gün ben beceririm.

24 Ekim 2009 Cumartesi

Aman tanrım

Bugün YGS sınavım var 9.30da. Saatimi dün geri almayı unutmuşum o yüzden bir saat boyunca burda bekleyeceğim. Neyse ki internet var dersanede. Eh bu kadar saatim varken ben de bir konuya değineyim dedim.
Tanrı kavramından bahsedelim. Ezelden beri insanlar kendilerine din arayışında bulunmuşlar. Suya tapanlar, güneşe tapanlar... Bir de mitoloji denen bir şey var tabii. Şimşek atan, çekiciyle cin avlayan tanrılara sahip bu mitoloji. Bize şimdi gülünç gelen mitoloji eski insanların inandığı şeydi. Şimdi biz de kutsal kitapları yollayan ''o tanrı''ya inanıyoruz.
Peki bana kim söyleyebilir, şimdi ki herkes tarafından inanılan tanrıyla, o eski mitolojik tanrıların farkını? Tek fark mitolojilerde iş bölümü olup her tanrının kendi ustalığı olması. Ki bu da tek bir tanrının her işi halletmesinden daha makul.
Peki biz neden bu mitolojiye deli saçması diyoruz da bu tanrıya hayatımızı adıyoruz? Çevre giriyor burda devreye. Malum dünyadaki nerdeyse her insan bu tanrıya inanıyor. Çocuklarına da bu tanrıyı öğretiyor. hatta bazı ülkelerde ''din kültürü ve ahlak dersi'' veriliyor. E haliyle çocukta buna inanmakta zorluk çekmiyor.
Eğer bütün dünya bir solucana inansaydı. Bu solucanın kitapları olsaydı, bu solucana iman edilecek ihtişamlı binalar olsaydı, okullarda bu solucanın dersleri öğretilseydi, hangi çocuk buna karşı çıkıpta ''bu solucan çok saçma'' derdi? Benim örneğim ''solucan'' ama tabii bu konuyu böyle düşünen tek ben değilim.
Uçan spagetti canavarı, çaydanlık..
Pekte lezzetli bir tanrı doğrusu.
Sınav saatim gelmek üzere, sınıfa gideyim. Görüşmek üzeree.. RAmen

23 Ekim 2009 Cuma

Doğa yasaları

Sanırım ilk inceleme için çok derin bir konu ama bu günlerde aklıma bu takıldı. Bildiğimiz gibi biyoloji, kimya, fizik gibi bilim dalları mevcut ve her bilim dalının kendine özel değişmez kuralları, yasaları var. Bulunduğumuz dünyada bu yasaların kesin şeyler ifade ettiğini biliyorum. Karbonun oksijenle tepkimeye girip karbondioksit oluşturması, eylemsizlik gibi. Ama aklıma takılan soru, bu yasalar neden bu şekillerinde. Anlatmak istediğim neden bir elementte değişmeyen nötron değil de proton? Neden araba ani fren yaptığında geriye değil de öne savruluyoruz? Tekrarlıyorum: bunların nedeni zaten bilimle açıklandı, kesin şeyler. Ama bunlar neden böyle? Matematiği ayrı tutuyorum çünkü hiç yoktan oluşturulmuş bir sistem. 3+3 hiç bir doğa olayını ifade etmiyor nasıl olsa.
Yemek yerken düşündüm. Yolda yürürken düşündüm. Hiç bir cevap bulamadım.
Cevaplarım için tanrıyı kullanmıyorum. Binlerce milyonlarca cevaplanamayacak soruyu tanrı üstünden cevaplamak tabii ki doğal bir şey. ama tanrıya inandırmayacakta bir sürü unsur var. (spoiler: sonra değineceğim.)
Cevabını kesinlikle bulamayacağımızı düşündüğüm milyonlarca soru var. Bu yüzden bence insan bulunamayacak sorular üstünde kofa yormayı bırakıp, rasgeldiği bu hayatı nasıl yaşaması gerektiğine karar vermeli.
Ah, bu soruların cevaplarını bilmeyi o kadar isterdim ki. Ama ilk soracağım soru bunların bir cevabı var mı olurdu.

21 Ekim 2009 Çarşamba

Evet

Biraz önce hışımla düşüncelerimi günlüğüme döktüm. Hali hazırda blogum da duruyor. Günlüğümdeki bazı şeyleri burda yazabileceğimi düşünüyorum. Neden? Orasını biz de çözemedik (Biz: günlüğüm ve ben). Ve nedenini bilmediğim o kadar çok şey var ki. Hayatım boyunca bulabileceğim, bulmaya yaklaşayacağım ya da bulmayı deneyip yorulacağım nedenleri burada paylaşacağım. Neden? Bilmiyorum..